Arama

19 Haziran 2010 Cumartesi

Akrep ile yelkovan neden sağa doğru dönüyor?

İlk olarak eski Mısırlılar, güneşin her gün düzenli bir hareketle doğup, belirli zamanlarda gökyüzünün aynı noktalarında bulunup, battığını gözlemlediler ve bunun bir günü zaman parçalarına ayırmada kullanılabileceğini keşfettiler.

Böylece güneşin bu hareketinden yararlanarak ilk güneş saatini yaptılar. Bu saat, meydanlık bir yere yüksek bir taş koymak ve güneşin hareketi sırasında, bu taşın gölgesini takip etmekten ibaretti.

Mısır, konumu itibari ile kuzey yarım kürede fakat ekvatora da yakın bir ülke olduğundan, güneş doğduğunda, gölge hemen tam batıda oluşuyor, güneş yükseldikçe gölge kuzeye, yani sağa doğru hareket ederek, güneş batışında doğu yönüne ulaşıyordu. Yani gölge bugünkü tüm saatlerin akrep ve yelkovanında olduğu gibi soldan sağa doğru dönüyordu.

Daha sonraları, pendulumlu, pilli saatlerde de yön değişmedi, hatta sağa doğru dönüşler 'saat yönüne dönüş' diye adlandırılır oldu.

Avustralya gibi ekvatorun güneyindeki ülkelerde, güneş doğarken taşın gölgesi güneye düşer ve güneş yükseldikçe sola doğru dönüş yapar. İlk saat orada keşfedilseydi, bugün akrep ve yelkovan ters yönde dönüyor olabilirdi.

İskambil Kağıtlarındaki Şekillerin Anlamı Nedir?

Oyun kartlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor. 7. ve 10. yüzyıllar arasında Çin'de ortaya çıktığı ve 13. yüzyılda Marco Polo tarafından Avrupa'ya getirildiği tahmin ediliyor. Hindistan'dan veya Arabistan'dan geldiğini ileri sürenler de var ama bugünkü şekilleriyle kullanılmalarının 14. yüzyıl Fransa'sına dayandığı kesin gibi.

O tarihlerde, Fransa'da dört sınıf vardı ve iskambil kağıtlarındaki kupa, maça, karo ve sinek bu dört sınıfı temsil ediyordu. Kupa bir kalkanı andıran şekli ile asil sınıfı ve kiliseyi, maça bir mızrağın ucunu çağrıştıran şekli ile orduyu, karo ticari deniz işletmelerinin eşkenar dörtken kiremitlerinden esinlenerek orta sınıfı, sinek ise yonca yaprağına benzeyen şekli ile köylüyü temsil ediyordu. Bugün briç, poker veya benzeri oyunlarda, kupanın en değerli, sineğin ise en değersiz kart Olmasının nedeni işte bu sınıflamadır.

Aslında bizde papaz adı verilen kartın adı İngilizce'de kral (king), kızın ise kraliçedir (queen). Vale veya oğlan için ilk zamanlarda düzenbaz anlamına gelen 'knave' kelimesi kullanılırken, günümüzde 'jack' ismi kullanılmaktadır. Yani yabancı kartlarda kral ve kraliçe evli iken, bizde biraz yaşlı görülerek krala papaz adı verilmiş, kraliçeye de 'kız' denilerek oğlana layık görülmüştür.

Bazı ülkelerde oyun kartlarında değişik isim ve semboller kullanılmasına rağmen, en yaygın olanı Fransızların kullandıklarıdır. Fransızlar 'maça' şeklini mızrağa benzeterek 'pique' adını vermişlerdir. İngilizce'de ise aynı anlamdaki 'spades' kelimesi kullanılmaktadır. Her ne kadar bir kalkanı andırdığı için asil sınıfı temsil ettiği ileri sürülse de 'kupa' klasik bir kalp şeklidir. Bu nedenle Fransızlar ona 'coeur', İngilizler ise 'heart' adını vermişlerdir.

'Karo' için Fransızca'da kare anlamındaki 'carreau' kullanılırken İngilizler elmas anlamındaki 'diamond'u tercih etmişlerdir. Bizim 'sinek' dediğimiz şekil ise çok açık üç yapraklı bir yoncadır. Fransızlar bu anlamdaki 'trefle' kelimesini kullanırlarken, İngilizler 'club' (kulüp) ismini kullanmışlardır.

İşte bu nedenle briç oyuncuları 'maça'ya 'pik', 'kupa'ya 'kör', 'sinek'e de 'trefli' derler, zaten aslına uygun olan 'karo'yu da olduğu gibi kullanırlar. Birli, papaz, kız ve oğlan için kullanılan as, rua, dam ve vale isimleri de yine Fransızca karşılıkları As, Roi, Dame ve Valet kelimelerinden dilimize geçmiştir.

Hoşgelirken Sen

" Oyna yansın cepkenin,
Yansın güneşten tenin,
Gün senin şenlik senin,
Bayramın kutlu efem!"

Diye kalktığında kollar havaya,
Bir kurşun gibi dank etti aklıma.
Meğer gelmiş de bilmemişiz,
Yabancısı olduğumuz mutluluğa!

Bu gece,
Sitemsiz gülüşler çakılı,
Gül kırmızı dudağına...
Bitimsiz alevler yakılı,
Can gözlerinin tam ortasına!

Yazımsız duyguları bellemek,
Senin varlığınla!

Affet!

İliklerimde ayaz,
O tenim kurutan poyraz,
Ellerimi kutsayan beyaz!
Kıvrımlarında anlam kazanan
Entarisi çirkefliğimin!

Ettiğim sözcüklere çalınan,
Kara lekesi gençliğimin...
Kör olsun gözü; o duygusuz sevişmelerin!

Şimdi sen,
O hayallerime dair mizansen,
Şey... Nasıl desem?
Keşke seni hiç sevmesem...
Vicdan savaşımı utancımla bulaşık vermesem,
Dönebilsem arkamı da gidebilsem...

Masumiyetin karşısında gülüşüm,
Bulaşık suyuyla dökülüşüm...
Güzelliğin karşısında nutkum,
Tutukluk yapan intahar silahım sanki!
Ah, kahrolası gururum...

Affına muhtaç yalnızlığım,
Titreyek, sevgine sığınırım...
Affınla boya beyaza,
Ki dinsin karanlığım...
Ey yüzüne bakamadığım can yoldaşım...

Acıdır Hakkı Benliğimin

Yırt bağrımı, parçala!
Sen de gel akbaba,
Gagala!

Tırnaklarını geçir derime,
Kemik beyazı ışıldayana dek zorla...
Görmek istiyorum,
Ellerine bulaşan alı...

Metalin namussuzluğuna türküler,
Hainin insafsızlığına ağıtlar
Söylevler tüttürenlerin evladıyım,
Parçalanışıdır damarlarmın, bana yakışan!

Ben...
Benliğimi sana sunamıyorsam,
Çarpacağın bir tokattır; sana yakışan...
Ölümdür, gözüyaşlı vedalar ardından bana kalan...

Merhaba!

Bu günden itibaren, bildiklerimi ve yaşadıklarımı herkesle paylaşma kararı aldım.

Web ile ilgili bilgilerimi geliştirirken öğrendiklerimi, bulduklarımı sizlerle de paylaşmak istiyorum.